İsa, “Kadın, niçin ağlıyorsun?” dedi. “Kimi arıyorsun?” Meryem O’nu bahçıvan sanarak, “Efendim” dedi, “Eğer O’nu sen götürdünse, nereye koyduğunu söyle de gidip O’nu alayım.” İsa ona, “Meryem!” dedi. O da döndü, İsa’ya İbranice, “Rabbuni!” dedi. Rabbuni, öğretmenim demektir. (Yu. 20:15–16)
Kutsal Kitap’ın genel anlatısı çarmıhta bitmez. Kutsal Kitap’ın kurtuluş anlatısı, İsa’nın umut verici dirilişinin patlayıcı gücüne doğru ilerler. Sizin keder anlatınız kayıpla bitmez. Tanrı’nın kurtuluş anlatısı, sizin kederinizi diriliş umudunun vaadiyle istila eder.
“Kardeşler, umudu olmayan öbür insanlar gibi kederlenmemeniz için, gözlerini yaşama kapamış olanlar konusunda bilgisiz kalmanızı istemiyoruz. İsa’nın ölüp dirildiğine inanıyoruz. Aynı şekilde Tanrı, İsa’ya bağlı olarak gözlerini yaşama kapamış olanları da O’nunla birlikte geri getirecektir” (1.Se. 4:13-14). Kederleniriz ama asla umudu olmayanlar gibi değil.
Diriliş, umudunu işitmek bir şeydir. Onu kişiselleştirmek bambaşka bir şeydir. Meryem boş mezarı ve hatta ölümden dirilen Kurtarıcı’yı gördüğü zaman tam da bunu yaşamış oldu! Bununla birlikte, kendi adını işitene dek, “Meryem” sesini duyana dek, O’na iman etmedi ve O’nun diriliş umuduna kavuşmadı.
Haftanın birinci günüydü. Mecdelli Meryem mezara o kadar erken vardı ki, ortalık henüz karanlıktı. Mezar taşının yuvarlanmış olduğunu görünce İsa’nın mezardan alındığını zannetti. Arkasını dönüp de İsa’nın mezarın dışında durduğunu gördüğü zaman ağlıyordu ama O’nun İsa olduğunu bilmiyordu.
İsa ona “Kadın, niçin ağlıyorsun? Kimi arıyorsun?” diye sordu (Yu. 20:15). Meryem, İsa’yı bahçıvan zannederek İsa’yı nereye koyduklarını bilmek istedi. O zaman İsa, ona “Meryem” dedi (Yu. 20:16). İsa onun yalnızca adını bilmekle kalmamış, ona adıyla seslenmişti: “Meryem.”
En sonunda Meryem O’nu tanıdı, Rabbuni (“Öğretmen”) diye seslendi. İsa, Meryem’e kendisine dokunmamasını söyledi. Bu ilk başta şaşırtıcı olabilir. Ama İsa onun dünyasal bir umuda tutunmasını istemiyordu. Meryem’in sonsuz, göksel, diriliş umuduna tutunmasını istiyordu. “İsa, ‘Bana dokunma!’ dedi. ‘Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum’” (Yu. 20:17).
Diriliş Umudu
Kutsal Kitap’ın anlatısı diriliş umuduyla dahi bitmez. Göğe alınma umuduyla devam eder. İsa mutlak egemenlikle tahtında oturmaktadır. Bu umuttur. Dünyasal öykümüz yenilgilerle dolup taşarken ihtiyaç duyduğumuz umut budur. Dirilen Kurtarıcımız’ın ve göğe alınan hükümdar Kralımız’ın bize kişisel olarak adımızla seslenerek, kendisinin Baba’nın
yanına yükseldiğini hatırlatmasına ihtiyacımız var. Günahlarımızın ücretini ödeyen, İsa’yı ölümden dirilten, Şeytan’ı ezen ve Mesih’i Baba’nın sağına oturtan kudret, iman eden bizlerde de etkindir (bkz. Ef. 1:15-23). Bu gerçek, dünyasal keder öykümüzü zafer dolu bir göğe alınma öyküsüne dönüştürür.
Düşünün: İsa’nın dirilişi ve göğe alınması, sadece teolojik öğretilerden ibaret değildir. Bunlar yaşam öykümüze uygulayacağımız yaşam gerçekleridir. Bu öğretileri kişiselleştirmek –dirilen ve göğe alınan Kurtarıcı’nın, sizi adınızla çağırması ve İsa’daki zaferinizi kişisel olarak size hatırlatması– sizin için ne anlama geliyor?
Harekete Geçin: Pavlus, Efesliler 1:15-23’te Efes’teki kutsalların, Mesih’in dirilişini ve göğe alınmasını yaşam öykülerine uygulayacak gözlere sahip olmaları için dua eder. Efesliler 1:15-23’ü okurken Kutsal Ruh’un yürek gözlerinizi aydınlatması, Mesih’in dirilişinin ve göğe alınmasının keder yolculuğunuzu nasıl etkilediğini görmenizi sağlaması için dua edin.
Yazar: BOB KELLEMEN